Denizce
  e-mail    
 





Ahmet Serim
Ali Eser
Ali San
Ayşe Mutlu Demetçi
Cem Boyner
Çetin Kent
Çiğdem Tepecik
F.Şadi Gücüm
Haluk Işındağ
Martine Atalay
M.Tınaz Titiz
Recep Dönmez
Sahip Akosman
Tanju Berk
Turgay Tuna
Turgut Tülümen
Yılmaz Dağcı
Yusuf Köprülü

 
  Ana Sayfa Yelken Su Altı Denizcilik Toplumsal Hobiler
 
  Ayın Güzeli
Bağlar
Denizci Dili
Faydalı Bilgiler
Püf Noktası
Resim Galerileri

 

  Dost Köşesi    

  Bir İcat, Bir Gemi, Bir Komutan ve Bir Olay-I                               Der: Ahmet Serim

 

 

Denizlerde görev yapanlar veya gemilere ve tekniğe ilgi duyanlar mutlaka Parsons Türbini ismini duymuşlardır ve ne olduğunu bilirler. Burada önce Parsons Türbininin öyküsünü tekrar anlatacağım, sonra da bizim için, bilhassa Türk Denizcileri için önemli bir tarihi, kısaca bir şahsı ve acı bir olayı vereceğim.

Her zamanki gibi, lütfen kızacak ve sıkılacak olanlar peşinen ayrılsınlar. Bu yazının ilk şekli, ilk bölümleri ve bir kısım resimleri Denizce sitesinde 05.10.2004 te yayınlandı. Bazı  değişiklikler ve bölüm ilaveleri yanı sıra resim ilaveleri de (kolayca her yerde bulunamayacak resimler) yapıldı.

Yeni şekli Yelken Dünyası dergisine gönderdim. Sahip ve kurucusu dostum Mes’ut Baran’ın çok zamansız kaybının şaşkınlığı biraz azalınca da bu bilgilerin kalıcı olması için Denizce’ye gönderdim.

Resimlerin bir kısmı İnternet’ten alınmıştır, arayan herkes bulabilir. Ama asıl tarihi olanlar, Copyright’ı 1933 olan Almanca bir eski kitaptan alınmıştır. Resim yazıları dahi Gotik harfli olan bu kitap kolay okunamaz ve herkes bulamaz. Üstelik bazı resimlerin kullanıldığı bir kısım yerlerde de, aslından farklı açıklamalar yazılmıştır. Bunu maalesef izledim. Şimdi var mı bilmiyorum ama, bizim lise çağlarımızda bir okul kitabında, resim-13, “işgal donanması Boğaz’da” diye verilmişti. Gerçeğini kitaptan alınan resmin açıklamasında okuyun.

Uzamış ve resimler eklenince hacmi artmış bulunan yazıyı, bölümlere ayırdım, ancak bütünlüğüne dokunmamaya çalıştım.

Gençler yakın tarihin bazı olaylarını ve yakın tarihimizi, resimler eşliğinde okuyup öğrensinler, dersler çıkartsınlar. Yaşadıkları ülkenin olayları ve kişileri şekillendirme yeteneğinde, tarihle iç içe bir ortam oluşturduğunu yine görsünler.          

Resimlerin tümüyle ve orijinal açıklamalarıyla yayınlanmaları, tarihe, tarihimize otantik belgeler bırakır. Denizce  de kaynak olarak gösterilir.

 

Şimdi hikayemize ucundan başlayalım:

26 Haziran 1897 de, İngiltere’nin efsanevi kraliçesi, bir döneme adını veren Victoria’nın, İngiliz Monarşisinin başı olarak geçirdiği 60. yıl, yani elmas yıldönümü, kutlanıyordu. Denizciliğin yaşamlarını şekillendirdiği ulus, kutlamalar için büyük ve çok görkemli bir donanma geçit resmi düzenlenmişti.

Ünlü Donanma merkezlerinden Spithead’de yapılan bu geçişe donanmanın en yeni, en güzel ve hızlı gemileri katılacak ve denizlere hakim olduklarını bir kere daha dosta düşmana göstereceklerdi. Geçit öncesi, gemiler sıralar halinde dizilmiş ve demirlemişlerdi. Sabahın öğleye doğru saatlerinde kraliyet yatı Victoria sıralanmış duran gemileri denetledi.

 

(resim-1) Turbinia, gemi sıraları arasından geçiyor,
sürati o zaman için inanılmayacak bir sürat: 35 Knots.

 

Derken tam saat 12:00 de beklenmeyen bir şey oldu. Gemi sıralarının arasına dönemin tasarımlarına hem uygun hem de farklı bir buharlı yat girdi. Yüz ayak kadar (31 metre kadar) boyuyla, alışılmadık ve inanılmaz bir sürat yapıyordu: Yaklaşık 35 deniz mili. Bu hızıyla ilginç manevralar yapıyor ve büyük ilgi topluyordu. Sahibinin daha önceden “öğleyin orada olacağım” şeklinde haber verdiği bir sinema filmi ve fotoğraf çekicisi olan Alfred John West (1857-1937), harıl harıl film ve resim çekiyordu.

Bu resimleme öyküsü de Parsons ve türbini hakkında bir fikir verebilir,  Alfred John West’ten dinliyoruz:

“Turbinia daha önceden (Spithed gösterisinden önce), Portsmouth limanında demirliyken ziyaret ettim ve sahibine, tam yol giderken resmini çekmek istediğimi söyledim. Mr. Parsons şöyle yanıt verdi:

“Çok kişinin denemesine rağmen, şimdiye kadar kimse başarılı olamadı !”

Israrcı oldum: “Bir resmini çekmeliyim !”

Bir gülümseme ile: “Olur, çekin !” dedi, “Yarın filo arasından bir geçiş yapacağım, tam öğleyin A ve B sıraları arasında beni izleyin. Bu size bir fırsat verecektir.”

Yanıt verdim: “Orada olacağım, tam sancak gemisinin karşısında !”


( resim-2 )  Alfred John West’in çektiği ünlü fotoğraf.
Tarih 26 Haziran 1897, yani 19. asrın son günleri.
Bacanın önünde ayakta duran daha uzun şahıs Parsons.

 

Saat tam 12:00 de, sıraların başları arasında bir köpük izi belirdi, “Turbinia” geliyordu

Küçük teknemde bekliyordum ve Sancak Gemisinin yanından fırlar gibi geçerken fotoğrafını çektim. Camı banyo ettiğimde çok sevindim, çünkü “onu yakalamıştım”. Sahibi sonuçtan öyle memnun kaldı ki, beni aracı Tyne nehri üzerinde seyir yaparken bir çok fotoğraf ve sinema filmi çekmem için davet etti !” Alfred John West’in anısı böyle.

Mühendis Charles Algernon Parsons, gemiler için yeni bir makine tasarlamıştı. Bir devrim yaratmasını öngördüğü makine, deniz çevrelerinden beklediği ilgiyi bulamamıştı. Bunun üzerine makinesini bir teknede uygulayıp dikkatleri çekmeyi tasarladı. 1984 te Wallsend-on-Tyne’da, türbin üretiminde (bir türü elektrik üretimi için kullanılıyordu) deneyimli Turbinia Works (Brown & Hood) tesislerinde çelikten teknesini ve makinelerini yaptırdı.


( resim-3 )
Mühendis Charles Algernon PARSONS

Türbin prensibinin bilinen (silindir veya silindirler içinde buharın genleşmesi ve pistonu itmesi, ileri-geri veya aşağı-yukarı olan bu hareketin dönmeye çevrilmesi) buhar makinelerinden basit olmasına rağmen, pratikte genleşmeli makinelerin yapılması daha basittir ve bu yüzden daha önce gelişmişlerdir. Ancak basit ve üç kademeli genleşme ile çalışan genleşme makineleri daha az etkilidir ve genellikle iri olan silindirleri, pistonları ve yatakları büyük kuvvetlere maruzdur ve yüksek hızlarda uzun süreli olarak kullanılamazlar.

Parsons ilk çalışan türbinini 1884 te geliştirdi. Bu makine sadece 6 beygir gücündeydi. Yeni teknoloji çabucak karada elektrik elde etmek için kullanılmaya başlandı. İlk yirmi yılında elektrik üretim istasyonlarının kömür tüketimlerini yaklaşık % 75 azalttı.

 

Ama kamuoyu Parsons’un küçük teknesi Turbinia ile 1897 de yaptığı gösteriye kadar konuyla ilgilenmedi.

Türbin makinelerinin gemiler için faydalarına çok inanan Parsons türbin ile çalışan bir araç yapmak ve denemek için “Deniz Buhar Türbini Şirketi”ni kurdu. Şirket sözleşmesinde deniz türbininin faydaları açıkça sıralanıyordu:

Daha fazla hız, daha fazla güç, buhar üretiminin daha ekonomik olması, daha düşük ilk masraflar, daha hafif makine, makine bakımının daha ucuz olması, çok büyük oranda azaltılmış titreşim, uskur ve şaftların azaltılmış boyut ve ağırlıkları.

Parsons önceleri Kavitasyon (hızla dönen pervanenin suda boşluk yaratarak enerjisini boşa harcaması) problemiyle uğraştı. Bir tünel geliştirerek pervaneleri burada çalıştırdı. Daha sonra da aynı şaftın üzerine ardışık olarak 3 pervane dizdi ve tünel etkisini böyle yarattı. Şaft adedini de çoğaltıp bir yerine 3’e çıkardı. Bir yandan da makinede devrim yapan gelişmeyi planladı ve uyguladı. Türbinlerini 3 kademeli yapmıştı. Aynı buhar yan yana 3 türbinden geçiyor ve 3 şaftı birden çeviriyordu. Bu sayede 2100 Beygir güç kazanmış ve teknesini 34-35 mil sürate çıkartabilmişti.

Dış şaftların her biri yaklaşık 4 metre uzunluğunda ve yaklaşık 45 cm çapında üçer uskura sahiptiler. Tekne 31 metre 62 cm boyunda ve 2,75 genişliğinde idi. 91,5 cm su çekiyordu ve 44,5 ton deplasmanı vardı. Yüksekliği ise 2 metrenin çok az üzerindeydi. 


( resim-4 ) Turbinia’nın şaftları ve
tünel etkisi yaratan uskurları

Turbinia, ufacık boyu ve önemsiz ölçülerine rağmen dünyanın ilk türbinli gemisi olarak tarihe geçiyor ve bir çığır açıyordu. Ayrıca o gün yaptığı süratle, en hızlı donanma gemisinden 4 mil daha süratli olarak bir rekor kırıyordu.

Donanmanın subayları hayret ve hayranlıkla izlerken peşine takılan hiçbir araç ona yetişemedi. Dünyanın önde gelen donanmaları da türbinli gemilere sahip olmak için kuyruğa girmeye başladılar.

 

Kısa zaman içinde, Parsons Deniz Buhar Türbinleri Şirketi kuruldu. 1899 da Amirallik ilk türbinli aracı olan HMS Viper muhribini sipariş etti. Kısa süre sonra da Cobra muhribini edindi.

Her iki gemi de 36 knot hıza çıktılar. 1903 te hafif kruvazör Amethyst hizmete girdi. Ama teknolojinin zirve noktası 1905 te geldi. Birinci Deniz Lordu (Donanma Bakanı diyebiliriz) Sir John Arbuthnot Fisher, HMS Dreadnought için buhar türbinlerine karar vermişti. Drednot, ilk büyük toplu savaş gemisidir, yüksek vurucu güçlü zırhlı savaş gemilerinin tipinin ismini veren ünlü gemidir. O kadar ünlü ve tanınmıştı ki, bahriyeler ile hiç ilgisi olmayan yaşlı anneannem bile Drednot, Yavuz Drednotu gibi ifadeler kullanırdı. Dreadnought, donanmalarda devrim yaratmıştı.

Devam etmeden önce ilk devrimi yaratan öncü teknenin ne olduğunu görelim:

1900 de Turbinia ünlü Paris Dünya Fuar’ında sergilendi. Bundan sonra da bazı seyirler yaptı. Ancak 1907 de başka bir gemiyle çarpıştı ve neredeyse ikiye bölündü (bu bana bir şekilde ikiye bölünen Meltem Hücumbot’umuzun kazasını hatırlatıyor). Tamir edilmesine rağmen bir daha eskisi gibi olamadı.

1927 de Parsons tarafından ele alındı ve ikiye kesildi. Kıç parçası, Londra’daki Bilim Müzesinde sergilendi. 1944 te ön bölümü Newcastle’daki Bilim ve Mühendislik Müzesinde sergilendi. Onbeş yıl sonra, Parsons gemiyi tekrar birleştirdi. Gemi şimdi Newcastle’da Tyne & Wear County Council Museum’da (bir adı da Discovery Museum’dur) Turbinia Salonunda sergilenmektedir.


( resim-5)  Turbinia müzede

 

Yeni teknolojinin kabul ve uygulanması ticari konularda daha geç oldu. Buhar türbiniyle donatılan ilk ticari gemi olan 3.500 beygirlik King Edward ancak 1901 de sipariş edildi.

Bir miktar küçük araçlar yapıldı. Nihayet 1904 te ünlü Cunard şirketi makineleri dışında iki eş gemi sipariş etti. Bunlardan Caronia’da üç genişlemeli klasik buhar makinesi vardı. Kızkardeş gemi olan Carmania’da ise türbin. Carmania bariz ve sürekli olarak kardeş gemiden daha iyi performans gösterdi. Bunun sonunda da, Cunard tarafından ertesi yıl sipariş edilen yüksek süratli yolcu gemileri Mauretania ve Lusitania için türbinler tercih edildi. Bu gemilerin makineleri 70.000 beygir güç üretiyorlardı ve Carmania veya Dreadnought’tan üç misli güçlüydüler.

Bundan sonraki yıllar, tüm önemli donanmaların irili ufaklı türbinli gemiler yapmalarıyla geçti. Örneğin Alman İmparatorluğu, ezeli düşmanları İngilizlerle baş edebilecek savaş gemileri yapmakta kararlıydı. Bu çerçevede yapılan gemilerin iki tanesi, “Moltke Sınıfı” diye adlandırılan SMS (Seines Majestäts Schiff, Majestelerinin Gemisi) Moltke ve SMS Goeben’dir. 1914 te “Yavuz Sultan Selim” adıyla Osmanlı Donanmasına katılan Cumhuriyet’in kurulmasından sonra da TCG (Türkiye Cumhuriyeti Gemisi) Yavuz adını taşıyan bu geminin teknik özellikleri şöyledir:

 

Üreticisi   Blohm & Voss tersanesi
Suya inişi   28.03.1911, Hamburg’ta
Boyutları    
     Boyu   186 m.
     Genişliği   29,5 m.
     Derinliği   8,2 m.
Taşırdığı su   23.000 Ton
Makine gücü   4 Buhar Türbini ile 86.000 PS, 4 şaft, 4 uskur
En fazla hız   28 kn
Zırhı   Yerine göre 25-30 cm.ye kadar
Silahları  

10 adet 28 cm. çaplı seri atışlı top (birisi önde, ikisi arkada,
ikisi de
yanlarda olmak üzere 5 adet çift namlulu büyük tarette),

12 adet 15 cm. çaplı seri atışlı top,

Su altından atılan torpiller,

Uçaksavarlar.

Personel   1013 kişi
Yapısal özelliği   Batmaya karşı güvenli, gemi yapımının dönemde vardığı son nokta
Maliyeti   Yaklaşık 42,6 Milyon Mark

 


( resim-6 )  Goeben - Yavuz tam yol ile seyirde.
 

 

Bizim tarihimiz için olduğu kadar Dünya Tarihi için de çok önemli olan geminin kısaca görev öyküsü şöyledir :

1911 de suya indi.

1912 de Alman Akdeniz filosu Sancak gemisi oldu, Akdeniz’in en güçlü gemisidir.

28 Ağustos 1914 te, Avusturya’nın savaş ilanıyla Birinci Dünya Savaşı başladığında (Komutanı Richard Ackermann), Filo Komodoru Amiral Souchon emrinde refakat gemisi hafif kruvazör Breslau (sonradan Midilli) ile beraber, Avusturya’ya bağlı Pola’dadır.  Amiral Souchon, sıkışmamak için Adriyatik’ten çıkmaya karar verir.


(resim-7 ) Goeben ve Breslau, pruva nizamında.

 

1 Ağustos 1914 te, Almanya Rusya’ya savaş ilan ettiğinde İtalya’nın Brendizi limanındadırlar.

2 Ağustos’ta, İngiltere, 1911 yılında sipariş edilen ve teslime hazır olup mürettebatları da gelmiş olan iki savaş gemisi Sultan Osman I ve Reşadiye gemilerine Birinci Deniz Lordu Winston Churchill’in emriyle, hükümet adına el koyar. Aynı gün, Osmanlı İmparatorluğu Almanya ile gizli bir anlaşma yapar.

Souchon, bazı Fransız Kolonilerini bombaladığı 3 Ağustos’ta Osmanlı Donanmasına katılmak üzere İstanbul’a gitme emri alır.

Aynı gün daha sonra, İngiliz’lerin HMS Indomitable ve Indefatigable gemileriyle karşılaşır. Her üç gemide de personel savaş yerlerine alınıp olası bir harekata hazır beklenir. Ancak o gece yarısına kadar ülkeleri savaş halinde olmadığı için toplarının namluları baş-kıç nizamlarını bozmaz ve tek el ateş açılmaz. İki İngiliz gemisi takip etmek amacıyla dönünce, Amiral Souchon, Subaylar dahil herkesin kazan dairelerine inip yardımcı olmasını emreder. İngiliz savaş kruvazörleri (zırhlılar) geride kalırlar ama hafif kruvazör Dublin izlemeyi sürdürür.

Messina limanında kömür ikmali yaptıktan sonra gemiler rotalarını Adriyatik’e çevirir, ancak HMS Gloucester yakın takibi sürdürür.


(resim-8 )  Breslau-Misadilli’ye kömür ikmali

 

8 Ağustos’ta Breslau Gloucester ile çatışır.

Her iki gemi de Yunanistan’ın güneyinden geçerek Ege’de ilerlemeye başlar. 10 Ağustos akşamı Çanakkale boğazından içeri girerler. Bu nedenle, İngiliz Filosu ikinci komutan görevindeki amiral Ernest Troubridge mahkeme edilip ceza görür. Gemiler kılavuzluk yapmak için Osmanlı subayları çıkar.


( resim-9 )  Goeben – Yavuz Sultan Selim’in Osmanlı ve Alman Üniformalı subayları.

 

16 Ağustos’ta Almanya her iki geminin Türk Hükümetine satıldığını açıklar.


( resim-10 )  Breslau – Midilli Subayları. Önde yerde oturan,
bize göre soldaki genç teğmene dikkat ediniz.
Bu genç, geminin işaret subayıdır ve ileride önemli görevler yapacaktır.

 

Türk’leri bir an önce savaşa sokmak için Amiral Souchon Alman yanlısı savaş bakanı Enver Paşa ile 29 Ekim 1914 te Rusya’nın Sivastopol liman kentine bir baskın düzenler. Yavuz Sultan Selim ismi verilmiş gemi bu baskında görev yapar. 2 Kasım da da Rusya savaş ilan eder.

Aynı baskın sırasında Hamidiye ve Berk, Midilli adı verilmiş olan Breslau’ya refakat ederler, Odessa üzerinden Novorissisk’e giderler ve bombardıman ederler.


( resim-11 )  Breslau – Midilli tarafından Novorissisk bombardımanı

 

Yavuz, savaş süresince Karadeniz’de aktif kalır. 10 Mayıs 1915’te 17 gemilik bir Rus filosundan kurtulmayı son anda başarır. 8 Ocak 1916’da Imperatriza Maria gemisinin

30,5 santimlik toplarının ateşi altında kalır.


( resim-12 )  Rusya’nın İmperatriza Maria Drednought’u ile savaştan

 


(resim-13 )  Midilli ve Hamidiye Haliç’te

 


(resim-14 )  Yavuz mürettebatı, İstanbul’a gitmek üzere, izne ayrılıyor.

 

Yer muhtemelen İstanbul Boğazı, İstinye Koyu’dur. Bomboş kıyılara ve bu gün dahi kullanılan işkampavya modellerine dikkat ediniz. Sadece buhar gücü yerine diesel motoru ve daha modern dümenler vardır.

 

Ahmet Serim'e teşekkürlerimizle

Denizce

03.06.2010

 

 

Bir İcat, Bir Gemi, Bir Komutan ve Bir Olay-I

Bir İcat, Bir Gemi, Bir Komutan ve Bir Olay-2