Ben standup komedyeniyim. New York'ta bir radyo istasyonunda çalışıyor ve Mae West'in uzun süredir kayıp olan kız kardeşi June East adını verdiğim karakteri canlandırıyordum.
Bir gün, The Daily News'dan bir kadın beni aradı ve benim hakkımda bir makale yazmak istediğini dile getirdi. Makale için yaptığı röportaj bittikten sonra bana şu soruyu sordu: "Daha sonra ne yapmayı planlıyorsunuz?" O zaman planladığım herhangi bir şey yoktu, bu nedenle ne kasdettiğini sordum kendisine. Karşımda The Daily News'dan bir kadın oturuyor ve benimle ilgilendiğini dile getiriyordu! Bu yüzden ona bir şeyler söylemek istedim. Ağzımdan şu sözler döküldü: "En Hızlı Konuşan Kadın olarak Guinness Rekorlar Kitabına geçmek istiyorum."
Makale ertesi gün gazetede çıktı. Yazar benim En Hızlı Konuşan Kadın olma hakkındaki sözlerime yer vermişti. O gün saat 5:00 dolaylarında, Larry King Live programından bir telefon aldım, beni programa davet ediyorlardı. Rekoru o programda kırmamı istiyorlardı ve beni saat 8:00'de alacaklarını söylüyorlardı - çünkü o işi hemen o gece yapmam gerekiyordu!
Larry King Live adını daha önce hiç duymamıştım ve telefondaki kadının Manhattan Kanalı'ndan olduğunu duyunca, kendi kendime, "Hmm, bu kanal şu porno kanalı olmalı" dedim, ama karşımdaki kadın ısrarla bana bunun ülke çapında bir televizyon programı olduğunu ve böyle bir şansın insanın karşısına yaşamında sadece bir kez çıkacağını söyledi. Telefona baktım hayretle. O gece New Jersey'de bir programım vardı, ama hangisini tercih edeceğimi biliyordum. Saat 7:00'deki program için yerime birini bulmam gerekiyordu ve tanıdığım bütün komedyenleri aramaya başladım. Tanrı'nın da yardımıyla, yerime birini buldum ve bana verdikleri süre dolmadan beş dakika önce telefon açıp, Larry King Live'da çıkmak üzere hazır olduğumu söyledim.
Sonra da şovda ne yapacağımı düşünmeye başladım kara kara. Guinness'i aradım ve en hızlı konuşma rekorunun nasıl kırılabileceğini sordum. Bana ya Shakepeare'den ya da İncil'den birşeyler okumamı önerdiler. Birden, annemin bana ezberlettiği doksanbirinci ilahiyi okumaya başladım. Shakespeare ile hiçbir zaman çok iyi geçinmemiştik, bu yüzden tek umudum kalmıştı, İncil. Hiç durmadan prova yapıyordum. Çok heyecanlıydım. Saat tam 8:00'de beni bir limuzin aldı.
Stüdyoya gidene kadar provamı sürdürdüm. Stüdyoya vardığımızda artık dilim tutulmuştu. Görevli kadına, "Peki ya rekor kıramazsam ne olacak?" dedim. "Kırıp, kırmamanız Larry'nın umurunda değildir." Dedi. "Onun önemsediği tek şey, bir şeyi ilk kez onun televizyonunda denemenizdir." Kendi kendime düşündüm: Başına gelebilecek en kötü şey ne? Ulusal bir televizyonda aptal durumuna düşmek mi? Hiç önemli değil. Bunun üstesinden gelebilirim. Peki ya bir rekor kırarsam ne olurdu? Böylece elimden geleni yapmaya karar verdim ve yaptım da. Rekoru kırdım ve ulusal bir televizyonda dakikada 585 sözcük konuşarak Dünyanın En Hızlı Konuşan Kadını ünvanını kazandım. (Aynı rekoru bir sonraki sene dakikada 603 sözcük konuşarak yeniledim.)
Meslek yaşamımda bir anda yıldızım parlamıştı. Bana sık sık bunu nasıl başardığımı sorarlar. Ya da ilk kez nasıl sahneye çıktığım veya ilk kez ne zaman bungee jumping yaptığım gibi, başardığım pek çok şeyi nasıl başardığımı. Onlara çok basit bir yaşam felsefesinden yola çıktığımı söyledim: Her şeye önce evet yanıtını veririm, sonra da kendi kendime "Şimdi bunu nasıl başarabilirim?" sorusunu sorarım. Daha sonra da düşünürüm: Başaramazsam, başıma gelecek en kötü şey nedir? Bunun bir yanıtı yoktur. Başaramazsam, başaramam. Peki ya başıma gelebilecek en iyi şey nedir? Başarmak! Yaşam sizden başka ne bekleyebilir ki? Kendiniz olun ve iyi vakit geçirin!
Seda Fırat'a teşekkürlerimizle
Denizce

|