İstanbul, Eylül 2002
Bundan iki hafta önce "Giresun Yacht Club" kurucusu, Sayın Özer Akbaşlı'nın nazik daveti üzerine Giresun'a gittim. Orada kaldığım dört gün zarfında adeta dört mevsim yaşadım. Şehrin genç ve kıymetli Emniyet Müdürü Süleyman Turşucu, Giresun eşrafının en güzel örneği Yıltur Turizm ve Otelcilik şirketi kurucu ve sahibi S.Yılmaz Türkyılmaz ve Giresun Orman İşletmesinin kıymetli Orman Mühendisi Sayın Uğur Konya olmak üzere dört muhterem kişi ile tanışmak imkanını da buldum.

Giresun'a gitmeyi tam 60 yıldır evet tam 60 yıldır istiyor fakat bir türlü gerçekleştiremiyordum. Bu dört günlük gezi sonrası neden ve nasıl ben Karadeniz'in bu cennet köşesine daha evvel gitmemişim bu candan insanlarla daha evvel tanışma fırsatını kaçırmışım diye de çok üzüldüm.
Orman İşletme Müdürü Yardımcısı Sayın Uğur Konya bey ve çalışma arkadaşlarının bana gösterdikleri yakın alaka ve misafirperverlikten sonra bana yaşattıkları hayatımın en güzel sürprizini burada size aktarmak istiyorum.
Ben Giresun'da Orman işletmelerini kuran A.Necip Dağcı'nın oğluyum.
Babamın Giresun'da görev yaptığı (1938 – 1947) İkinci Dünya Savaşı'nın en şiddetli devrinde Galatasaray Lisesinde "daimi yatılı" bir öğrenci idim. Giresun'a yaz aylarında ve ancak deniz yolu ile gelebiliyordum. Alman deniz altıları tarafından torpillenerek batırılma korkusundan gemiler geceleri denize açılmaz gündüzleri limandan limana geçer ve Giresun'a İstanbul'dan hareketten beş gün sonra varılırdı... Zaten uçak, tren veya otobüs gibi alternatifler de yoktu...
İkinci dünya savaşını her yerde, her an hissederek yaşamaya alışmıştık.. Alman orduları Leningrad'ı kuşatmış, fakat teslim almadan yoluna devam etmiş ve Moskova kapılarına dayanmıştı.. Karadeniz'de Batum limanı dışındaki tüm Rus, Bulgar ve Romen limanları da Almanların eline geçmişti... Yani Türkiye kıyıları dışında her yer Alman işgalinde idi... O yıllarda "Yeşil Gireson" adlı yerel gazetenin birinci sayfasında çıkan şu ilan sanırım içinde bulunduğumuz durumu ve yaşam şartlarını en güzel bir tarzda anlatmaktadır:
"Tarih Haziran 1942... Bugün Giresun önüne demirleyen "Tarı" vapuru ile bölgemizin kıymetli Orman Baş Müdürü Necip Dağcı beyin emrine dört adet kamyon lastiği gelmiştir!!!...."
Bu haber o gün için çok ama çok önemli idi.. Çünkü değil kamyon lastiği ekmek bulmakta zorluk çekilen şartlarda yaşanıyordu ve de kamyonların çoğu jantların üstüne eski halatlar sararak sefer yapmaya çalışırdı...
Ordumuzun ihtiyacı kerestenin "Giresun'un meşhur Bicik ormanlarından" limana indirilmesi için Genelkurmayın verdiği kamyonda kullanılmak üzere gelen bu dört adet lastik "Yeşil Gireson" gazetesinde manşetten verilmesine bugün şaşıyoruz... Çünkü bugün yılda en az 100.000 oto/kamyon lastiği ihraç eden bir ülkede yaşıyoruz...
Çocukluğumda, babamla birlikte at sırtında dolaştığım orman yollarından bu sefer otomobille hem de ülkemizde yapılmış konforlu güzel bir otomobille geçerken duyduklarımı anlatacak kelime bulamıyorum.
"Bicik" Ormanlarının, "Bektaş" ve "Kulakkaya" yaylalarının tertemiz havasını ve en güzel hatıralarını geride bırakıp şehre döndük ve "Ormancılar Sitesi"ne gittik. Temelleri atılırken burası şehrin dışında, insanlar gidip – gelmekte çok zorlanacaklar diye babamın tenkit edildiği, onun da Giresun bu tarafa, batıya doğru büyüyecek diye cevaplandırdığı bu yerin şimdi şehrin içinde kaldığını görmekte çok hoştu.. üstelik burada hayatımın en güzel sürprizini yaşadım.
Sitenin "konferans salonuna" girince çok şaşırdım, çok duygulandım: Karşımdaki duvarda babamın kocaman bir resmi ve altında da " Giresun'a çok büyük hizmetler vermiş bölgemizde işletmeler kurmuş Necip Dağcı'nın öz geçmişini içeren yazı asılı idi.
Ailemizin hiç birisinin isteği değil haberi dahi olmadan asılmış bu portre Ormancılarımızın, Giresunluların ve Karadeniz insanın kadirşinaslılığının en canlı, çok güzel bir örneği idi.
Hele hele büyük hizmetler yapmış pek çok insanımızın makamından ayrılırken resmini asmak değil, asılı resminin indirildiği bir devirde böyle inanılmaz bir sürprizi yaşadığım için bahtiyarım.
Babamın ruhunu şad, beni ve ailemi minnettar ve mutlu eden ormancılarımızın bu temiz, güzel düşünce ve davranışı Türkiye'mizin her yerinde, her zaman pek çok kişi ve kuruluş tarafından takdirle karşılanacak ve örnek alınacaktır inancındayım.
İşte bu tatlı anılarla İstanbul'a dönerken içimden bir ses;
Hür ufuklara yelken açmak, okyanusları dolaşmak, dünyayı görmek ve gezmek uğruna da olsa; "Çocukluğunun geçtiği yerleri ihmal etmek çok büyük hatadır zira son pişmanlık fayda etmez" diye kulaklarımı çınlatıyor...
Sevgi ve saygılar.
Capt.Yılmaz Dağcı
Yılmaz Dağcı'ya teşekkürlerimizle
Denizce

18.02.2003
|