Bay Ram, çok ilginç bir müzik öğretmeniydi. Aslında okul yaşamım boyunca onun kadar ilginç bir öğretmen görmemiştim. Sınıfımızda müzik konusunda en yeteneksiz olduğunu düşündüğümüz kişilere bile değişik müzik aletleri çaldırmayı başarmıştı. Flüt, mandolin, bağlama, gitar ve darbuka... Sıradan bir lisede müzik dersleri, öylesine derslerdir. Bizim lisede de öyleydi; ta ki Bay Ram gelinceye dek.
Sınıfa ilk geldiği günü anımsıyorum. İçeri büyük bir spor çantayla girmişti ve bize müzik dersiyle ilgili ne düşündüğümüzü sormuştu. Birkaçımızın yalandan “Müzik dersini seviyoruz, hoşlanıyoruz” demesinden sonra Bay Ram “Müzik dersinden hiç sıkılmıyor musunuz?” diye sordu ve ekledi:
“Ben lisedeyken çok sıkılırdım” dedi.
Bay Ram’ın sözlerinden cesaret bulup, elimi kaldırdım, söz istedim:
“Hocam, ben sıkılıyorum” dedim. “Bak postacı geliyor parçasını flütle çalmaya çalışmak, solfejle uğraşmak hiç de eğlenceli değil.”
Sınıfta benim gibi başka sıkılan olup olmadığını sordu. Birkaç kişi daha el kaldırdı. Bay Ram, hepimize bir soru sordu:
“Tamam; peki kendi özel yaşamlarınızda ne dinlemeyi seviyorsunuz?” dedi.
Birkaç kişi yanıt verdi bu soruya. Bunun üzerine Bay Ram, büyük spor çantasının içinden taşınabilir bir müzik seti çıkardı ve albümleri içinden bizim sevdiğimiz parçaları çalmaya başladı.
İlk parçayı çalmadan önce, her parçayı çaldığında bizim de ellerimizi sıraya hafifçe vurarak, parçaya uygun tempo tutmamızı istedi. Açıkçası çok şaşırmıştık. Ama parçanın çalmaya başlamasıyla birlikte herkes elleriyle tempo tutmaya başlamıştı bile.
Bay Ram, müziğin sesini kıstı. Bu kez, bizim ellerimizle tutturmaya çalıştığımız tempo öne çıktı. Birkaçımız ritmi bozuyorduk. Bir arkadaşımız onları uyardı. Fakat hoca da onu uyardı:
“Bırakın yanlış yapsınlar” dedi ve sınıfın tümüne döndü:
“Yalnızca tempo tutmaya çalışın ve yanlış yapmaktan korkmadan” dedi. “Yaparsanız da, bu yanlışınızı sakın düzeltmeye çalışmayın. Yalnızca ve yalnızca tempoyu kendi doğanız içinde tutturmaya çalışın.”
O ders, avuçlarımızı coşkuyla birbirine vurarak çıkardığımız alkış sesleriyle bitti. Sınıftan çıkarken, hepimiz biraz önceki parçaların seslendirilmesinde kendimizin de rol aldığımızın ayırdındaydık.
İzleyen derslerde hoca bize çalmak istediğimiz müzik aygıtı olup olmadığını sordu. İçimizden kimileri gitar, bağlama, flüt gibi müzik aletleri çalmak istediklerini söylediler. Hoca bir biçimde bunları bize sağladı ve hepimizle birer birer ilgilenerek bunları çalmayı öğretti.
Ama anlatmak istediğim bu değil... Hoca durmadan bizi hata yapmamız için cesaretlendiriyordu. Daha doğrusu hatalarımızla barışık olmamızı sağlıyordu.
Kim bir şarkı çalıyor ya da söylüyor ve hata yapıyorsa, “Hataya aldırma devam et” anlamında bir işaret yapıyordu.
“Yalnızca yapın, çekinmeden, yanlış yapmaktan korkmayıp, yalnızca yapın” diyordu ve sonra da bu sözlerinin anlamını açıklıyordu:
“İnsanoğlu neyi nasıl yapacağını ancak yaparak bulur, yaparak öğrenir” diyordu. “Yanlış yapmaktan korkan insan hiçbir iş yapamaz, yalnızca hareketsiz durur. İnsan hata yaparak öğrenir. Yaptığı en başarılı işini ise, yanlış yapmaktan korkmadığı anında gerçekleştirir.”
Biz, böyle bir yaklaşımı daha önce hiç görmemiştik. Tüm okul yaşamımız boyunca öğretmenlerimiz ve büyük sınıflardaki ağabeylerimiz, ablalarımız hep, bizim yanlışlarımızı yüzümüze vurmakla ve onları düzeltmekle uğraşmışlardı. Hatasız bir yaşam sürmemiz, dersler sırasında hiç hata yapmamamız konusunda üzerimizde güçlü bir baskı vardı. Bu baskı nedeniyle ise bir şey yapmaktan, bir şey söylemekten çekiniyor, korkuyorduk. Fakat Bay Ram bize değişik bir şey söylüyordu: İnsanın hata yapa yapa, hata yapmayı doğal kabul ederek doğru ve güzeli yapmayı öğreneceğini söylüyordu.
Hiç unutmuyorum, son sınavda flütle bir parçayı çalıyordum ve hata yapmıştım. Bay Ram yine “Devam et” işareti yaptı. Yine yine hata yaptım. Bize sağladığı tüm rahatlığa karşın iki damla yaş alnımdan süzüldü. Çalmaya devam ettim ve yine hata yaptım. Bay Ram, “Hata yapman önemli değil, geçeceksin, yeter ki yalnızca hata yapmaktan korkmadan çal” dedi. Parçayı baştan aldım ve hiç hatasız çaldım.
O andan sonra yaşamımda hata yapmaktan korkmuyorum. Hata yaptığım zaman küçük görülmekten, başkalarının olumsuz düşüncelerinden etkilenmiyorum.
Hepinize, yaşamınızın bir anında sizi hatalarınızla barıştıracak Bay Ram’larla karşılaşmanızı dilerim.