Noel'den iki hafta önce olmayı isteyeceğim son yer bir hastane odasıydı. Ameliyat olmuştum. Bu, ailemizin Minnesota'daki ilk Noel'iydi ve ben bu Noel'i bu şekilde anımsamak istemiyordum hiç.
Sol tarafımdaki ağrıyı haftalarca ciddiye almamıştım, ama ağrılarım artınca doktora gittim. Röntgen filmime bakarken. "Safra kesesi taşı," dedi. "Bir kolye yapacak kadar çok taş var safra kesenizde. Hemen ameliyat olmanız gerekiyor."
Yılın bu zamanında ameliyat olma düşüncesine onca karşı çıksam da, ağrılarım iyice artınca başka çarem kalmamıştı. Eşim Buster evle ilgileneceğini söyledi, birkaç arkadaşımızdan da yardım istedi. Binlerce iş -Noel yemekleri, alışveriş, evin süslenmesi- bekleyebilirdi.
Ameliyattan sonraki iki gün gözlerimi açmaya çalışmakla geçti. Biraz kendime gelince, çevreme şöyle bir göz attım ve odamın bir çiçekçi dükkânına benzediğini farkettim. Penceremin içi değişik çiçeklerle doluydu. Üzerlerindeki kartlar açıp okumamı bekliyordu. Yatağımın başucundaki komodinin üzerinde ise, çocuklarımın süslediği minik bir Noel çamı duruyordu. Lavabonun üzerindeki rafı Indiana'da yaşayan annemle babamın gönderdikleri on iki gül ve bir komşumun gönderdiği ağaç kütüğü şeklindeki mum süslüyordu. Bu kadar sevgi ve ilgi başımı döndürmüştü.
Belki Noel sırasında hastanede bulunmak o kadar da kötü bir şey değildi. Eşim arkadaşlarımızın eve yemek taşıdıklarını ve dört çocuğumuza bakmayı teklif ettiklerini söyledi.
Pencereden dışarıya baktığımda minik kasabamızın yağan karla bir kartpostal görüntüsü sergilediğini gördüm. Çocuklarım buna bayılmışlardı herhalde. Kar tulumlarını giymiş, ya arka bahçemizde kardan adam yapıyorlardı ya da Garfield Okulunun buz pateni sahasında kayıyorlardı.
Acaba sakat oğlumuz Adam'ı da yanlarına almışlar mıydı? Beş yaşındaydı ve yardımsız olarak yürümeye daha yeni başlamıştı. Onu düşününce, kaygılandım. Acaba karda buzda düşer, bir yanını incitir miydi? Ayak bilekleri o kadar ince ve narindi ki. Biri onu kızak kaymaya götürür müydü acaba?
"Hâlâ çiçek geliyor!" Elinde çiçeklerle odaya giren hemşirenin neşeli sesi beni düşüncelerimden ayırdı. Pencerenin içinde yeni çiçeğe yer açarken, kartı bana verdi.
"Sanırım sizi eve göndereceğiz," dedi tatlı bir sesle. "Size yer kalmadı çiçeklerden odada."
"Bence hiçbir sakıncası yok," dedim. "Ah, Neredeyse bunları unutuyordum!"
Cebinden birkaç kart daha çıkartıp uzattı. Odadan çıkmadan da iki yatak arasındaki yeşil perdeyi çekti.
Geçmiş olsun kartlarımı okurken. "Çiçeklerinize bayıldım," diye bir ses işittim.
Yan tarafımdaki yatakta yatan hasta aramızdaki perdeyi çekip aralamıştı. "Çiçeklerinize bayıldım, diyorum."
Oda arkadaşım kırklı yaşlarında, Down sendromlu bir kadındı. Saçları kısa, kıvırcık ve kırdı. Gözleriyle kahverengiydi. Hastane geceliğinin sırtını iliklemediği için, eğildiği zaman çıplak sırtı görünüyordu. Sırtındaki düğmeleri iliklemek istedim, ama kolumda hâlâ serum takılıydı. Çocuk bakışlı gözlerini çiçeklerimden alamıyordu.
"Adım Bonnie," dedim. "Sizinki?'
"Ginger," dedi. Konuşurken gözleri tavana kaydı, susunca da dudaklarını büzdü. "Doktorlar ayağımı iyileştirecekler. Yarın ameliyat olacağım."
Akşam yemeği vaktine kadar Ginger'la sohbet ettik. Bana yaşadığı kurumdan, Noel partisi için evine, yaşadığı kuruma dönmek istediğinden söz etti. Ailesinden hiç söz etmediği için, ben de bir şey sormadım. İki dakikada bir ertesi gün ameliyat olacağını söylüyordu. "Doktorlar ayağımı iyileştirecekler."
O akşam pek çok ziyaretçim oldu, oğlum Adam da dahil olmak üzere. Ginger onlarla sohbet edip, onlara da çiçeklerimi anlattı. Fakat Adam'dan gözünü alamıyordu. Herkes gittikten sonra, bu kez ikide bir "Oğlun Adama bayıldım!" demeye başladı.
Ertesi sabah Ginger'ı ameliyata aldılar. Hemşire de beni koridorda yürüttü. Biraz olsun yürümek çok hoşuma gitmişti.
Çok geçmeden odama döndüm. Tam kapıdan içeriye girdiğim anda, odadaki keskin karşıtlık dikkatimi çekti. Ginger'ın yatağını düzeltmişlerdi. Ameliyattan dönmesini bekliyordu yatağı. Ama yatağının yanında ne bir çiçek, ne bir kart, ne de bir ziyaretçi vardı. Oysa benim tarafım çiçeklerle ve kartlarla doluydu. Hepsi de bana ne çok sevildiğimi anımsatıyordu.
Kimse Ginger'a kart ya da çiçek göndermemişti. Üstelik, ne bir ziyaretçi gelmiş, ne de bir telefon eden olmuştu.
Adam da günün birinde bu duruma mı düşecekti? Bu düşünceyi hemen kafamdan uzaklaştırdım.
O anda kendi çiçeklerimden ya da armağanlarımdan birini ona vermeye karar verdim.
Pencereye gittim ve üzerinde kırmızı mumlan olan şamdanı elime aldım. Fakat bu şamdan Noel masamı o kadar güzel süslerdi ki, şamdanı yerine koydum. Ya çiçeklerden biri? Kırmızı çiçekleri olan bu bitki evime ne kadar yakışırdı kimbilir. Annemle babamın kırmızı güllerini de veremezdim elbette. Üstelik bu Noel'de onları göremeyecektim.
Kendi kendime bir sürü bahane buldum: Çiçekler solup gidecekti; arkadaşımın gururuna dokunabilirdi; eve döndüğümde işime yarardı. Hiçbirini veremiyordum. Yatağıma yattım ve ertesi sabah hastanenin alt katında hediyelik eşyalar satan dükkâna telefon edip, Ginger için bir çiçek ısmarlamaya karar verdim.
Ginger ameliyattan çıkınca bir hemşire ona, üzerinde kırmızı bir kurdele bulunan bir Noel çelengi getirdi ve Ginger'ın yatağının arkasındaki duvara astı O akşam yine pek çok ziyaretçim oldu. Ginger tam olarak kendine gelememiş olsa da, ziyaretçilerimi tek tek selâmlayıp, onlara başucundaki Noel çelengini gösterdi gururla.
Ertesi sabah kahvaltıdan sonra bir hemşire gelip, Ginger'a evine gideceğini söyledi. "Kurumun arabası gelip seni alacak," dedi.
Ginger Noel partisi için dönüyordu evine. Onun adına sevindim, ama hastanedeki dükkânın açılmasına daha iki saat olduğunu anlayınca suçluluk duydum. Bir daha çiçeklerime baktım. Onlardan ayrılabilir miydim?
Hemşire bir tekerlekli sandalye getirdi. Ginger birkaç parça eşyasını topladı ve dolaptan paltosunu çıkardı.
Ona, "Seni tanıdığıma çok sevindim, Ginger," dedim. Bunları söylerken içtendim, ama suçluluk duyuyordum.
Hemşire paltosunu giymesine ve tekerlekli sandalyeye oturmasına yardımcı oldu. Sonra da duvardaki Noel çelengini çıkartıp Ginger'a verdi. Tam odadan çıkarlarken Ginger. "Dur!" dedi.
Tekerlekli sandalyeden kalktı, yatağıma kadar geldi ve elindeki çelengi yatağımın üzerine koydu.
"Mutlu Noeller." dedi. "Siz çok iyi bir insansınız." Sonra da bana sarıldı.
"Teşekkür ederim," diyebildim fısıltıyla.
Başka hiçbir şey söyleyemedim. Odadan çıktılar.
Gözlerimden yaşlar inerken, elimdeki çelenge baktım. Ginger'ın tek Noel armağanıydı o çelenk ve onu bana vermişti.
Boş yatağına baktım. Odanın o tarafı hâlâ çıplaktı. O sırada asansorün kata geldiğini belli eden sesini işittim. Ginger'ın sahip oldukları benimkilerden çoktu.