Sonbahar…Havadaki değişimleri görebilir ve hüznü yaşayabilirsiniz. O hüznü çekersiniz içinize. Sadece duymaz yaşarsınızda…Sanki herşey bir çöküşe hazırlanmaktadır.Ve herşey ayrılık kokar. İç dünyanız kendisiyle kavgalıdır. Ayaklarınız çoğalan bir usancı taşır. Doğa; yaz günlerinin kendisine bıraktığı mirası bölüşme kaygısındadır. Bölüşümler bozuşumları getirir ezikliğinde, içlenir de içlenir… Aslında korkular içindedir. Geleceğe dönük kuşkular güzellikleri çalmaktadır. Yok olma duyguları körelmiş beklentilerin peşinde can çekişmektedir. Günün çoğalımında azalan yalnızlık, hüznün erimesi ve gelgitleri acıları duyma sağırlığına getirmiştir. Oysa akşam biraz da topallayarak gelecek ve kendini bir kadeh rakıya, sarhoş geceye sunacaktır. Gece; hınç alırca kısır mutlulukları da yanına alarak insanların gizemini ve sevgilerini dişleyecektir. Ağrılı umutlarsa, herşeyiyle eskiye dönecekmiş gibi tepkisizce sabahı bekleyecektir.
Sonbaharda yürümek güzel şeydir. Son güzellikleri takarsınız yakanıza. Hele bir de incecik yağmur yağarsa… Ve güç devinmeleri inerse ayaklarına… Değme keyfime dersiniz. İç çekişleriniz giderek azalır. Ve dalıverirsiniz sokaklara… Bu sokağı tanıyorum. Eski postane sokağı burası. İki katlı ve demir doğramalı taş evleri iki yanında yükselir. Bir parçası terkedilmişliğin acısını duysa da çoğunda yaşam kendince sürmektedir. Bu saatte ne yapmaya mı geldim? Bilseniz içimden geçenleri gülersiniz. Çocukluğumu arıyorum. Bir daha hiç benim olmayacak çocukluğumu… Böyle bir gecede kaybetmiştim onu. Küflenmiş kahkahalar duyuyorum. Tanımanın çok ötesinde köşelere saklanmış sesler. Gazozcu Yılmaz koşuyor gözlerimde. Onbaşı Ferit silik… Kaleci Varol ve Marangoz Ersun susuşlar içinde…. Niye bana böyle ters bakıyor gölgeler? Niye elime el vermiyor sevgiler? Niye yanıma gelmeden çelgin düşüveriyor istekler?
Yürümeliyim. Güzeldir sonbaharda yürümek. Yürümeliyim içimi çeke çeke ağlamadan. Burası yokuş sokak. İlk tutulduğum kızın oturduğu yer. Bakıyorum da geçmişini arıyor merdivenler. Ve sırtlarında çanta, tanımadan yanımdan geçiyor Mesutlar, Bilginler… Bu köşe başındaki eski taş binada mı acaba çocukluğum? Oniki Eylül Okulu’ na mı gitti yoksa orta okula mı ? Hiç haber vermeden! En iyisi Hacı İsa Mahallesi’ne inmeliyim. Top oynamalıyım Beyza Hanım’ın bahçesinde. Kavga etmeliyiz Uçar’ la bir hiç uğruna. Kanamalı bir yerimiz. Kızlar kıkırdamalı… Beyza Hanım bağırmalı kısık sesiyle. Ve ben kaçmalıyım korkarak. Utanmalıyım Mavi’ nin sorgulayan bakışlarından.
Yürümeliyim. Güzeldir sonbaharda yürümek. İskelede denize girmeliyim. Deniz uyutmalı mavi, yeşil düşlerle. Deniz; anlatmalı eskileri. Yağhane çeşmesinde yıkanmalı ve Topal Cavit’in kargı çardağında rakı içmeliyim. Saçalan yapmalı Hatçe Abla! İçtikçe sarhoş olmalı ve dertlerimi anlatmalıyım. Hiç konuşmadan dinlemeliler duyarsız. Pina ve karadikenden nasıl meze yapıldığını anlatmalılar. Kırılmış yola çıkmalı ve kuru sapların üzerindeki yatağıma uzanıp yıldız dilekleri tutmalı ve uyumalıyım yorgunluğumun çocuk düşlerine sarılarak….
Yürümeliyim. Güzeldir sonbaharda yürümek. Tahta bavul elimde otobüse binmeliyim umut ve sevgilerimi geride bırakarak. Özlemlerle barışık hasretler çoğalmalı yaşamımda. Oturup sayfalar dolusu mektuplar yazmalıyım. Postacıyı beklemeliyim içimde umutlar açarak. Bu günde yok diye delilenmeli ve küsmeliyim kızarak. Köşe bucak kaçmalıyım peşimden gelenlerden ve ağlamalıyım gözyaşlarımdan birşeyler umarak…
Yürümeliyim. Sonbaharda güzeldir yürümek. Bulamadığım çocukluğumu unutturmalı büyümüşlük. Mavi elbiseler içinde salınarak yürümeliyim. Nazar boncukları dikilmeli iç cebime. Hasetle bakmalı görenler. Duyamadığım övgü dolu sözlerle konuşmalılar ardımdan. Bakışlarındaki kıskançlıklar mutluluğumu çoğaltmalı yalnızlığıma aldırmadan. Aşık olmalıyım yeni baştan. Delice sevmeli ve onu büyütmeliyim. Sonra yollar girmeli aramıza. Kıskaçlıklar, kavgalar… Ve sonra bir yerde yorularak durmalı ve Eylül’de vurulmalıyım. Hiç kapanmamalı bu yara, hiç onmamalı. Gözlerimi her yumduğumda onu görmeliyim.
Gün ışıdı. Ne çocukluğum kaldı ne de güzelim anıları. Işık gözlerimi kamaştırdı. Sırnaşık sıkıntılar girdi aramıza. Güzellikleri göremez oldum. Ezdim dökülen çınar yapraklarını. Susuzluktan dudaklarım kurumuştu. Yangınlar çıkmış ve çok şeyi yakmıştı sorumsuzca. Dönerken asık suratlı ve gülmeyi unutmuş insanlar gördüm. Yaşam acımasız ve sevgiler aldantılıydı, açmaya çalışan bir sürü sevgi tomurcuğuna inat. Yine de insanların içine karışmalıyım. İnsanlarla barışık olmalı ve geçmişin mutsuz yanını silip sarılmalıyım kalanlara…
Yürümeliyim. Sonbaharda güzeldir yürümek. Sevgilim benden, ben ondan bıkmalıyım. Sigaramı çakmaksız yakmalı ve kaçmalıyım köşe bucak sevda yüklü kızın bakışlarından. Durmadan hatalar yapmalı ve yüzüne bakamamalıyım utançtan. Hamamda yıkanınca tüm pisliklerden arındığımı sanmalıyım. O adam sana aşık bilmelisin. İnanmamalısın yazdığı adsız şiirlere. Renklerin çoğu cıbıldır satırlarında. Duyguları bıldırda kalmıştır ve aklı at kestanelerinin çiçeklerine takılmıştır. Gel desen gelirdim. El ele yürürdük koca kentin kalaba sokaklarında. Oturduğumuz çay bahçesinde ben kahve içer, sense kumpir yerdin. Saklanırdık aydınlıkların gölgesinde. Garson merakla bakardı yüzümüze. Tanıdık gelirdi palmiye ağaçları. Dönerdik sonra hiç beraber olmamış gibi yabancı. Ayrıldığımız yerde ben gitsem de kendimi sana bırakırdım.
Yürümeliyim. Sonbaharda güzeldir yürümek. Kuşluk vakti malgaca pazarında seni aramalıyım. Hidayet Amca’nın testerelerine bakmalıyım gereksiz. Ferhat’ın orda narla rakının tadına bakmalıyım. Konuşmalıyım Ergün Abi, Öner Usta ve Saatci Mehmet’le. Ne olacak bunun hali? dercesine yüzüme bakmalılar. Doktor iyi etmez gayri, bir hocaya götürtmeli. Nedir bunun hali? Aklıma dizelenmiş işler gelmeli. Eve dönmeliyim tezden. Dostlar fırınından tatlı maya simit almalıyım. Şeytandan tulum peyniri. Manav Ahmet’in orda içtiğim rakının acılığı yansımalı yüzüme. Unutmamalıyım havuçla armudu. Bulaşıkları yıkamamıştım. Toz da olmalı bugün, bu fırına aklım ermiyor bir türlü. En iyisi değiştirmeli. Kalorifere de baktırmalı ve küçük odayı mutlaka boyatmalı. Düşlerimi ise bir güzel yıkayıp kurutmalı.
Yürümeliyim. Sonbaharda güzeldir yürümek. Hiç tanımadığım yerlere varmalıyım. Sarhoş olup unutmayı ummalıyım. Gülerek gelmeli garson yanıma. Hep bildik mezeleri söylemeliyim. Hava güzel olsa da yağmurlar yağıp, fırtınalar esmeli içimde. Üşümeli ve donmalıyım. İkide bir telefona sarılmalıyım ısınmak için. Bıkkın konuşmalar, duygudan kopuk nasihate dönüşmeli. Gülüşler ağlamalı hiç yoktan. Süzülmüş acıları yaşamak ve telefonu açmamak üzere kapatmalıyım. Soğuk ve karanlık odalarda üremeli yalnızlık. Köle yapmalı ikimizi de kamçılı sıkıntılar. Resimler çerçevelere sığmamalı. Ürküntü duymalıyız her tıkırtıda. Gök aralıksız gürlemeli ve şimşekler çakmalı. Saklanacak yer aramalıyız ürkek. Yıldızları yakmalıyız sonra. Suları tutuşturmalıyız. Tutmaya çalışmalıyız denizdeki yem yemez, dingin ve umursamaz balıkları. Boşuna örmeye kalkmalıyız unutma yumağını. Açılıp saçılmalı yumak örgü bilmeyen acemi ellerimizde….
Yürümeliyim. Sonbaharda güzeldir yürümek. Kör düşünceler çarpmalı duvarlara. Bıçaklanmalı yüzsüz istekler. Kurşun sıkılmalı ardından ayrılıkların. İlaç yerine zehir vermeli acılara, kıskançlıklara. Hücrelere tıkmalı sıkıntıları. Gagasız kuşlar gıdıklamamalı uykuları. Ve sevmeyi denemeli yeni baştan. Sevgiler sağılmalı memelerden. Sevmeli insan. Bir daha , bir daha sevmeli. Hiç unutmadan, hiç kaygı duymadan ve hiç kural koymadan…