Şişedibi gözlüğün içinden hınzır bir zeka ve hayırhah bir mutlulukla parıldayan iki göz ile kahkahalar eşliğinde neşeli söz: Aydın Boysan. Bir sohbet adamı, o. Yolu-yordamıyla, mezesiyle, demiyle, muhabbetiyle sohbetlerin adamı. 60'ından sonra yazarlığa başladığından bu yana öylesine geride kaldı ki, unutuldu sayılır; aslında 55 yıl hizmet vermiş başarılı bir mimar. Cesurca yaşamış, bilmediği denizlere açılmaktan çekinmemiş, uzun hayatında yaşadıklarından ve dostluklarından süzdüklerini, "feylosofça" sentezlemiş bir hayat bilgesi... "İnsanlar en çok, ölüm ve hastalık gibi şeyleri ciddiye almış görünüyorlar. Kolayına kaçmak bu! Zor olan, neşeyi ciddiye almak. Yaşayışın sözünü etmekten kaçınmak, korkaklık olur. Bir dostun başka dünyalara göçüşü, cenazesinin kalkışı... Yürek yakmaz da ne eder? Ama o ateşi gömmeli... Neden mi? Küllenmeyen ateş biter. Bilmez kalorifer çocukları, ertesi sabah karıştırılan mangaldaki minicik kıvılcımların, nasıl yürek ısıttığını... Göçen dostları, tıpkı küller gibi, sevgiye gömmeli, ara sıra da açıp yüzünü görmelidir. Gidenleri sevgimize gömdük; kalanlara bir çift sözüm var: Gitmeye acelemiz yoktur!"
Yaşamak Tatlı Bir Zehir
Tarık Sipahi
14 Şubat 2007
Aydın Boysan'ın hayat öyküsünü anlatan Hayat Tatlı Zehir, yakın tarihimizi de bize tanıtıyor. Ümit Bayazoğlu'nun üç ay boyunca Boysan'la yaptığı sohbetlerin ürünü olan kitap, bir nehir söyleşi.
1. Herkesin hayatı romandır. Ama Aydın Boysan'ın hayatı 10 roman kapsamında. Sizce bu yoğunluk hangi nedenden ya da nedenlerden kaynaklanıyor?
- Önce uzun bir ömür yaşamasından kaynaklanıyor. Sonra onun rindane bir karaktere sahip olmasından. Ayrıca mimarlıktan gelmesi de çok belirleyici. Ve tabii 63 yaşındayken, sanki bir delikanlı hevesiyle yazına, gazeteciliğe girişmesinden. Bir de tevazusu var. Onca başarıya rağmen hiç şişinmemiş. Anlayacağınız, sonradan olma bir Bektaşi, bir modern çelebi o. Bir gün aristokratın teki ona sormuş: "Beyefendi siz nereden feyz aldınız? İngiliz terbiyesi mi? Fransız terbiyesi mi? Yoksa Oxford'dan mı?" Boysan "Arz edeyim efendim," diyerek başlamış saymaya: "Bendeniz Davutpaşa Çöp İskelesi, Ispanak Viranesi, Samatya Narlıkapı Çıkmazı ve Yeşilköy Bamya Tarlası'ndan feyz aldım."
2. Kitabın adı Hayat Tatlı Zehir. Nasıl oluştu bu isim?
- Kitap bitti, adı yoktu. En son adı kondu. Önceleri Aydın Boysan'ın isim konusunda fikri netleşmemişti. Yayınevine kitabı adsız teslim etmemek için, haddim olmayarak bir isim uydurdum: 'Hatırda Kalmaz Satırda Kalır'. Meğer o bunu bekliyormuş, hemen ardında daha güzelini patlattı: 'Hayat Tatlı Zehir'! Çok güzel, çok anlamlı değil mi? Son yılların en güzel kitap adı. Yaşamak hakikaten tatlı bir zehir.
3. Boysan'la söyleşiyi hangi mekânlarda ve ne kadar sürede gerçekleştirdiniz? Kitabın oluşma süresinde özel bir anınız var mı?
- Boysan'ın İstanbul'da Davutpaşa Çöp İskelesi, Ispanak Viranesi, Samatya Narlıkapı Çıkmazı ve Yeşilköy Bamya Tarlası'ndan sonraki durağı Etiler. O bu semtin ilk sakinlerinden. Kendisiyle hep bu durakta buluştuk. Ama ona kalsa, en güzel sohbet mekânları meyhaneler. Bana göre de öyle. Fakat ondan değil, kendi zaaflarımdan çekindiğim için hep 'domestik' takıldık. Bebek koyunu kuşbakışı gören, nefis manzaralı bir evi var ve balkonunda minyatür bir botanik park. Bu çalışma sırasında ikimiz de zamana karşı koşan yarışmacılar gibiydik. İkimiz de bir şeyler ispatlama iddiasındaydık. Ama bunları aramızda hiç konuşmadık. Bu iş haziranda başladı, eylülde bitti. Bu süreçte haftada üç kez buluştuk, fakat Boysan'la bugün karşılaşsak, büyük ihtimal beni tanımaz.
4. Boysan'a sorduğunuz 882 sorudan iki tanesini size yöneltebilir miyim? Mahallenizin dilencisi var mıydı? Ve Beyoğlu denince aklınıza neler geliyor?
- İnsanların yaşamak için dilenmek zorunda kalıncaya kadar ihmal edilmesini kabul edemiyorum. O yüzden dilencilere bakarken, insanlık adına kendimden utanırım. Beyoğlu denince aklıma önce, cinselliği hadım edilmiş Türk ve Kürt gençliğinin burada olabildiğince özgürleşmesi geliyor. Sadece bu açıdan bile olsa, Beyoğlu'nu devrimci bir platform olarak görüyorum. Beyoğlu, Türk aydınlarının kendini telef etme pahasına bir aşkınlık yeri.
5. Kitaptaki "Gazetecilik hayatınız nasıl başladı?" sorunuzu size yöneltmek istiyorum. Gerçek gazeteci kimliksizdir yaklaşımımı paylaşıyor musunuz?
- Gazeteciliğe bir kasaba gazetesinde düğün davetiyesi, kartvizit yazarak başladım. Gazeteci kimliği, kimliksizlik midir? Bence gazeteci, tercihlerini yaparken ister istemez kimliğini ortaya koyar. Kimliksiz gazetecilik yapan A.A gibi THA gibi ajanslar zaten var. Sömürgeciler Amerika'ya 'kara' için değil, 'para' bulmak için gittiklerinde Kolomb'un gözcüsü kötü bir gazeteciydi.
6. Kitapta Vehbi Koç'un Boysan'a yazdığı mektuplar da yer alıyor. Ama artık insanlar birbirine mektup yazmıyor, katılıyor musunuz? Örneğin siz en son ne zaman bir mektup aldınız ve de yazdınız?
- Vehbi Koç'un Boysan'a yazdığı mektupların konusu alkol! Onun çok ve hızlı içmesinden endişe ediyor. Buraya kadar normal. Fakat Koç'un tasası bambaşka. Onun sağlığı falan umurunda değil. Çünkü Koç Boysan'a önemli işler teslim etmiş; mesela Arçelik için fabrika binası gibi. Boysan'ın içki yüzünden hastalanıp işi savsaklayacağından endişe ediyor da o mektupları yazıyor. Bana ise en son devletten sarı zarf içinde bir mektup gelmişti. Hatırladığım son mektup o.
7. Sohbet, sözlü ifade yazıya dönüşürken kayıplara uğruyor mu? Bu veya başka nedenle anlatılanlardan kitaba almadığınız bir kısım oldu mu? Neler?
- Kitapta hep sözel anlatımın kendi güzelliği ve doğallığında kalınmaya çalışıldı. Boysan bir medya kahramanı olduğu için mimik, jest ve vurguları zaten biliniyor. Okur kitabı açtığında, sanki onu televizyonda izler gibi olacak. Kitaba girmeyen bölümler var. Kimi sorular sorulamaz. Sorulsa bile cevap alamazsınız. Boysan'ın hayatını iki perdelik bir oyun gibi düşünebilirsiniz. Mimar Boysan ve Yazar Boysan. Boysan 63 yaşına kadar eline kalemi sadece proje çizmek için almış. Bu yaştan sonra ise 29 kitap yazmış biri. Yazarlığına bakınca öne çıkan temalar; insan sevgisi, kardeşlik, barış, hoşgörü, çevre duyarlılığı, yaşama kültürü. Mimarlığına bakınca ise her biri bir çevre felaketi olan fabrikalar, sanayi kuruluşları. Mesela bu çelişki üzerine hiç konuşamadık kendisiyle.
Kaynak: http://kultur.sabah.com.tr/
|